Trençkot, modanın değişken dünyasında sabit bir yer edinmiş, zamansız bir ikon. Asla en göz alıcı parça değil, yeni bir trendin öncüsü de değil, ancak her sezon tekrar karşımıza çıkıyor. Kendinden emin ve dengeli duruşu, kısa ve modern çizgilerle ya da geleneksel uzunluğu ile hem genç hem de klasik stillere uyum sağlıyor. Topuklu ayakkabılarla şık bir akşam görünümü yaratırken, spor ayakkabılarla şehirde koşuştururken de şık bir görünüm sunuyor. Her durumda dikkatleri üzerine çekmeden, görünümü tamamlayan ve denge sağlayan bir rol üstleniyor; belki de cazibesi tam olarak burada yatıyor.

2025 baharında trençkot, klasik formuna yeni dokunuşlar ekliyor. Oversize kesimleriyle, pastel renklerle ve çağdaş yorumlarla modern bir görünüm kazanıyor. Bej tonları hala tercih ediliyor olsa da, gri, pudra pembesi ve sütlü kahve gibi alternatif renkler de gardıropların vazgeçilmez parçaları arasında yer alıyor.

Trençkotun tarihi, I. Dünya Savaşı’ndaki siperlerdeki ihtiyaçtan doğuyor. Hafif, esnek ve hava koşullarına dayanıklı bir palto gerekliliği, trençkotun doğuşuna yol açıyor. 1800’lerin başlarında moda tasarımcıları, hem şık hem de dayanıklı kumaşlara duydukları ihtiyaçla bu parçayı geliştiriyorlar. İlk su geçirmez paltolar, daha sonra Burberry ve Aquascutum gibi markalar tarafından geliştiriliyor. Savaş, trençkotun daha işlevsel bir forma evrilmesini sağlıyor. Moda, savaş ortamında bile sosyal hiyerarşiyi yansıtmaya devam ediyor.

Trençkot, Hollywood filmleriyle güçlenen bir ikon haline geliyor. Audrey Hepburn ve Humphrey Bogart gibi ünlülerin bu parçayı kullanmaları, trençkotu zamanla daha da popüler hale getiriyor.

Trençkotun sürekli popülerliğinin sırrı, askeri geçmişi, 20. yüzyılın ikonik filmlerine olan etkisi ve şehir hayatının pratik gereksinimlerini aynı anda karşılayabilmesinde yatıyor. Kot pantolon gibi, trençkot da bir ihtiyaçtan doğmuş ve aynı zamanda hem işlevsel hem de stil sahibi kalmayı başarmış zamansız bir parça.